UNUTULAN BİR JENOSİD [I]
Türk tarihi, genel olarak Mustafa Kemal'in 19 mayıs 1919'da Samsun'a çıkışını bir başlangıç noktası alır. Osmanlı paşası Mustafa Kemal'in, Samsun seferinin amacı ise genellikle gözardı edilir. Padişahın izni ve İngilizlerin onayı ile başlayan Samsun seferi, bölgede silahlı mücadele veren bir halkın imhasını amaçlamaktadır.
Bu halk, savaş sırası ve sonrasında imha edilerek tarih dışına atılan Pontus halkıdır. Topal Osman çetesinin katliamından kurtulanlar, Sivas'ta kurulan darağaçlarında canvermişler..Diğerleri göçe zorlanmış, çeşitli ülkelere sığınmışlardır.
Pontus jenosidi tarihin karanlık sayfaları arasında duruyor. Türkiye'de resmi tarih dışında doğru dürüst bir tarih de henüz yazılmadığı için, bu karanlık sayfa bir süre daha yerinde duracak. Aşağıdaki yazı, konu ile ilgili araştırmalar yapan gazetemiz yazarlarından sosyolog M.HARALAMBİDİS'e ait, Elefterotipia gazetesinin 17 Eylül tarihli nüshasında yayınlandı. Yorgo BACA tarafından Türkçe’ye çevrildi.
Pontus Rumları Unutulmuş bir jenosid
Pontuslular, mecburi göçe tabi tutulduktan sonra gerçek durumlarını ve tarihsel evrimlerini yazmak için* tarih bilimin, haklar hukukunun, etnoloji ve sosyoloji biliminin kenarından-köşesinden yararlandılar. Politik durum ise dikkate alınmadı. Fakat, Pontuslular tarihsel olguları ve durumlarını korumak için politikayı kullanmak için çaba sarfettiler.**
"Sorunun ört-bas edilmesi için" büyük devletlerin şiddet mantığı egemen oldu. Yenilgiye uğrayan halkın karşı koyma yöntemleri ise, bilinçsiz sayılarak, tarih dışına atılma, yok olma tehlikesiyle yüzyüze kaldı. Pontus halkının evrimini düşünen, saptayan, planlayan ve onun kaderini belirleyen büyük devletlerin politikalarıydı. Bunlar arasanda Lozan anlaşmasından başka*** büyük devletlerin politikalarına uygun olarak Pontus halkının kaderini tayin eden iki büyük anlaşma daha vardır: Birincisi:
Venizelos-Atatürk dostluk antlaşması
İkincisi ise:
Yunanistan 'ın NATO 'ya girmesi ve 'Türkiye'nin toprak bütünlüğü doktirinidir.
Sol bir mülteci politikası oluşturulmasına rağmen (böylece ülkemizde "Yunanistan’da ç.n" kitlesel bir proleterleşme olgusu ortaya çıkmıştır) Pontusların ucuz iş gücünü kullanılmış, ve onların etnik kimlikleri, yaşam durumları vb. görmezlikten gelerek sahip çıkılmaya ve onların sözcülüğünün yapılmasına çalışılmıştır. Böylece Pontuslar için müsait bir ortam yaratılmadığından onların tarihleri, örf ve adetleri yeni nesillere aktarılamıyor. Göçmenlerden gelen anılar, tarihi olgular, hatıralar, örf adetler, dil konusunda anlatımlar nesilden nesile yabancılaşmış, yabancı değerlerle kaynaşmıştır. Anılar karışmış, unutulmuş ve giderek yok olma tehlikesi ile karşılaşmıştır. Geçmişini tanımamak, bugün ve gelecek için ciddi kuşkular yaratmaya başlamıştır.
Danslar, türküler, oyunlar bir halkın ulusal kimliğini yeterli olarak belirleyebilecek nitelikte olmadığı zaman, eksik ve yanlış değerler de üretebilmektedir. Sonuç olarak ancak, iki şartla bir halkın mücadele etmesine müsade edilebilir: halkın tarihinin gerçek muhtevasıyla kavranılması,ki böylece tarihsel ve politik evrimin nedenlerini, bugünkü durumun anlaşılmasının sağlanması ve bu halka karşı uygulanan katliamların insanlık yasalarına göre uluslararası örgütler tarafından tanınması.
Bu iki şartla bir halk varlık hakkını garantiye alabilir. Ve varlığını ispatlayarak sürdürebilir.
Eğer 1923'ten sonra böyle bir perspektif açılsa ve gerekli İşlemler yapılsaydı Pontus sorunu gündeme getirilirdi. Bunun için tekrar aynı işlemlere dönmek gerekecektir.
Hakların hukuku mantığı
Biz bu soruna hakların hukuku mantığına göre yaklaşımda bulunacağız. Günümüzde, bölgedeki hakların Yeni Doğu Sorunu ile ilgili görevleri oldukça yüklüdür. Bölge halkları tarihi yeniden araştırmak ve kendi açılarından yeniden yazmak zorundadırlar. Devletlerinin tarihi değil hakların tarihi yazılmalıdır. Bu çalışma olumlu sonuçlara ve yeni perspektiflere yol açabilecek yeni doğu sorunu için halkların hukuk mantığına göre çözümlemeler belirlenecektir. Eğer devletlerin mantığı egemen olursa,bu, Doğu Akdeniz Bölgesinde etnolojik, sosyolojik, kültürel kargaşalığa yol açabilecek ve yeryüzünün hiç bir yerinde rastlanmamış olgular oluşacaktır.
Kısa tarih
Küçük Asya'nın kuzeyindeki kıyılarda M.Ö. 8'ci asırda yaşayan Paflagonia'dan Lazlara kadar ulaşan hayat Pontuslulara tanıklık etmektedir. Potnusların tarihe katkılarını, gelişimlerini ve uygarlıklarını; Helenizm ve Bizans devrinde tarih kitaplarında okumak mümkün. Bu kitaplara ve yazarlarına karşı çok tepki duyulmuştur.
Osmanlı işgalinden, siyasi, iktisadi ve ırkçı mekanizmalar ve Pontus halkına uygulanan yöntemler bu halkın varlığını ve birliğini imha tehlikesine kadar genişlemiştir.
Potnuslar ve Küçük Asya'nın diğer hakları, özellikle hristiyan uluslar kendi ülkelerinde görülmemiş bir zulma ve zorbalığı yaşadılar.Bu zulüm ve zorbalık bütünü ile Osmanlı despotizminin,azınlıklar üzerindeki politikasının ürünleriydiler.
Bu baskı ve zorbalıklar Pontus halkını göçe zorladı. Pontuslular, kıyılardan dağlara, manastırlara, giderek Kafkaslara doğru yöneldiler. Pontus halkının direnmesi güçlüydü. Tarih buna tanıktır. Örneğin, Pontus'ta XVII. YY. dan önce inşa edilen cami yoktur.
Çıkış Yolu
Pontusların, Kafkaslara doğru yığınsal göçleri ve Kafkaslarda ortaya çıkan Pontus toplulukları, Osmanlı-Rus savaşlarının sonuçlarından biridir. Pontus halkı, geri çekilen Rus Ortodoks askerlerinin peşine takılarak Kafkaslara göç etti. Çünkü, savaş sonrası yaşadıkları bölgede kendilerini bekleyen akıbeti biliyorlardı. Zorba işgalcinin zulmünü yakından tanıyan Pontus halkı, doğal olarak ülkesini ter-ketme durumunda kaldı. Eğer, Kuzey Kafkaslarda, Gürcüstan'da var olan topluluklarının geçmişi incelenirse, bu toplulukların , Osmanlı-Rus savaşları (1828,1856,1871,1916) sırası veya sonrasında ortaya çıktıkları görülür. Örneğin, 1916 yılında 250 binden fazla Pontuslu Kafkasya'ya göç etmişlerdir.
Yüzyılın başından bu yana Pontus sorunu, genel olarak Doğu Sorunu'nun bir bölümünü oluşturur. Devletlerin egemenlik uğruna giriştikleri mücadelelere bağlı olarak, tarihsel olguları reddedildi, halkların etnik kimlikleri yok sayılarak tarihin dışına itildi. Pontus'un kaderi ile Ermeni ulusunun kaderi de devletlerin bu egemenlik mücadeleleri içinde "doğu sorunu”un dışına atılarak, bir yok oluşa terkedildi. Pontus halkının kendi etnik kimliğini, kültürel ve ulusal özelliklerini koruma uğruna giriştiği mücadele, 1908'den sonra İse Jön-Türkler'in ırkçı saldırılarına hedef oldu, özellikle, 1916-23 arasında Pontus halkı üzerindeki zulüm, zorbalık, sürgün ve katliamlar olabildiğince boyutlandı. 1916'da Pontus halkı ünlü 'Amele Taburları”nda katledildiler. Daha sonra Türk devleti tarafından önceden planlanmış sistemli saldırılar 1923'e kadar süren bir jenosidle tamamlandı. Bu dönem içinde büyük katliamlar yapıldı, şehirler, köyler yakılıp yıkıldı, binlerce insan öldürüldü. Binlercesi sürgün edildi. İmha eylemleri, Pontus kıyılarından, Erzurum'a; Kürdistan'a ve giderek Suriye'ye kadar genişledi. Bu olaylarla ilgili belgeler, aynı dönemde bölgede bulunan Alman, Amerikan, Avusturya ve benzeri devletlerin konsolosluk arşivleri arasında bulunabilir elbette. Ve zaten, Pontus örgütleri de bilimsel çalışmalarla ilgili belgeleri yayınlamaya başlamışlardır.
300 bin Kurban
Zorbalık ve sürgünlerden sonra özellikle kadınlar ruhsal bunalımlara düştüler. Bu kadınlardan birçoğu, bu ruhsal bunalımlar içinde kıvranarak Yunanistan'da öldü. Yunan Üniversitesi ve psikologları bu konu ile hiçbir zaman ilgilenmediler.
Belgelere göre katledilen Pontuslular 300 bin civarındadır. Kuşku yok ki, eğer Pontus halkı imhaya karşı direnmeseydi , katliam çok daha büyük olacaktı. Nitekim, Ermeni halkının silahlı direnişinin var olduğu bölgelerde de katledilen Ermeni sayısı, direniş olmayan bölgelere nispetle daha az olmuştur.
Pontus halkının imhasında ittifak eden güçler, lümpenler ve Osmanlı Askeri Bürokrasisiydi. Katliamı Giresun'da Topal Osman ile Kemal'in (Mustafa Kemal) çeteleri yaptılar. Zaten, Kemal'in Samsun'a gelişi de Pontus direnişini bastırmak ve imha etmek içindi.
Pontus üzerinde uygulanan sürgünler de kapalı bir imha biçimi idi. Bu imhanın "savaş hukuku" ile açıklanması da mümkün değildir. Çünkü, sürgünlerin uygulandığı bölgelerde Yunan ordusu yoktu ve bölge askeri-stratejik bir bölge değildi.
1923 yılında imzalanan Lozan anlaşmasında, şöyle bir ifade vardır;'' yığınların değiştirilmesi meselesi tamamlandı".. Fakat Pontus halkı için herhangibir işlem söz konusu olmadı. 1923'den sonra, kendi ülkesinden herhangibir barışçıl çıkış yapamadı. 1923'ten sonra, zulumdan ve katliamlardan kurtulabilen Pontuslular, binlerce yıllık ülkelerinden zorla çıkarıldılar. Zorla ülkelerini terketmek durumunda kaldılar. Zorla göçe tabi tutulanlar, Rusya'ya, Latin Amerika'ya, Orta-Doğu'ya ve Avrupa'ya gittiler. Çok büyük bir bölümü ise Yunanistan'a geldi. Bağımlı Yunan devleti açısından herhangibir mübadele (değişim) şekli uygulanmadı.
Pontus halkının varlığı ile ilgili hiçbir hak tanınmadı. Kendi ülkesinde yaşama hakkının korunması bile sağlanamadı. Öte yandan, ulusal ve kültürel kimliğine saygı gösterilmedi. Pontus’un zenginlikleri, halkın mal varlığı yağma edildi.
Türk devletinin Pontus halkına karşı giriştiği bu jenosid, unutulmaması, tarihten silinmemesi ve affedilmemesi gereken bir olgudur. Devletler, kendi çıkarları gereği, jeo-stratejik ve jeo-politik doktirinler uğruna Pontus halkının maruz kaldığı zulmü, sürgün ve katliamlar; unutturmaya, yapılan haksızlıkları küçümsemeye ve bir takım amaçları gizlemeye çahştılar. Bundandır ki bu gün bu olguların ortaya çıkarılması için çaba sarfedilmektedir. Jenosidin resmi olarak kabul edilmesini istemek elbette ki her halkın doğal hakkıdır.
*Çevirenin notu: Pontus ve diğer uluslardan yazar, tarihçi ve bilini adamları kastediliyor; **Gerçek bir araştırma olmadığı anlatılmak isteniyor; ***Yazarın notu: Lozan anlaşması, asrımızın en büyük pazarıdır. Batının jeo-stratejik ve ekonomik çıkarları gereği, Osmanlı devletinin devamı olan ve Kemalist yöntemlerle karıştırılarak yenilenen Türk devleti, halkların isteğini ve tarihi olguları yok sayarak mücadeleye girişmiştir.
Kaynaklar:
1.İfiyenia Anastasidu: Venezilos, Yunan-Türk Anlaşması 1930
2.Falmaraier : Trabzon imparatorluğunun Tarihi
3.Peri Anderson: Seminerdeki Açılış Konuşması '' The Onaman Empire im The World Economy State Universty of' NewYork 1984
4.Hristo Samuilidis : Rum Pontus Tarihi, Atina 1986
5.Savvas İoakimidis: Pontus Genel Tarihine Katkı
6.Yorgo Lammsidis : Mübadele Edilen Mülkler Üzerine, Atina 1983
KURDISTAN PRESS * 31 BERFBARÎNAPEŞÎ * ARALIK 1986
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder