8 Ocak 2021 Cuma

UNUTULAR BIR JENOSIDMICHALIS HARALAMPIDIS Eleftherotypia 18 Eylül 1986

UNUTULAN BİR JENOSİD [I]

Türk tarihi, genel olarak Mustafa Kemal'­in 19 mayıs 1919'da Samsun'a çıkışını bir başlangıç noktası alır. Osmanlı paşası Mus­tafa Kemal'in, Samsun seferinin amacı ise genellikle gözardı edilir. Padişahın izni ve İn­gilizlerin onayı ile başlayan Samsun seferi, bölgede silahlı mücadele veren bir halkın imhasını amaçlamaktadır. 

Bu halk, savaş sı­rası ve sonrasında imha edilerek tarih dışına atılan Pontus halkıdır. Topal Osman çetesi­nin katliamından kurtulanlar, Sivas'ta kuru­lan darağaçlarında canvermişler..Diğerleri göçe zorlanmış, çeşitli ülkelere sığınmış­lardır.

Pontus jenosidi tarihin karanlık sayfaları arasında duruyor. Türkiye'de resmi tarih dı­şında doğru dürüst bir tarih de henüz yazıl­madığı için, bu karanlık sayfa bir süre daha yerinde duracak. Aşağıdaki yazı, konu ile il­gili araştırmalar yapan gazetemiz yazarla­rından sosyolog M.HARALAMBİDİS'e ait, Elefterotipia gazetesinin 17 Eylül tarihli nüs­hasında yayınlandı. Yorgo BACA tarafından Türkçe’ye çevrildi.

Pontus Rumları Unutulmuş bir jenosid

Pontuslular, mecburi göçe tabi tutulduk­tan sonra gerçek durumlarını ve tarihsel ev­rimlerini yazmak için* tarih bilimin, hak­lar hukukunun, etnoloji ve sosyoloji bilimi­nin kenarından-köşesinden yararlandılar. Politik durum ise dikkate alınmadı. Fa­kat, Pontuslular tarihsel olguları ve durum­larını korumak için politikayı kullanmak için çaba sarfettiler.**
"Sorunun ört-bas edilmesi için" büyük devletlerin şiddet mantığı egemen oldu. Ye­nilgiye uğrayan halkın karşı koyma yöntem­leri ise, bilinçsiz sayılarak, tarih dışına atıl­ma, yok olma tehlikesiyle yüzyüze kaldı. Pontus halkının evrimini düşünen, sapta­yan, planlayan ve onun kaderini belirleyen büyük devletlerin politikalarıydı. Bunlar arasanda Lozan anlaşmasından başka*** büyük devletlerin politikalarına uygun ola­rak Pontus halkının kaderini tayin eden iki büyük anlaşma daha vardır: Birincisi:
Venizelos-Atatürk dostluk antlaşması
İkincisi ise:
Yunanistan 'ın NATO 'ya girmesi ve 'Türki­ye'nin toprak bütünlüğü doktirinidir.
Sol bir mülteci politikası oluşturulmasına rağmen (böylece ülkemizde "Yunanistan’da ç.n" kitlesel bir proleterleşme olgusu ortaya çıkmıştır) Pontusların ucuz iş gücü­nü kullanılmış, ve onların etnik kimlikleri, yaşam durumları vb. görmezlikten gelerek sahip çıkılmaya ve onların sözcülüğünün yapılmasına çalışılmıştır. Böylece Pontuslar için müsait bir ortam yaratılmadığından onların tarihleri, örf ve adetleri yeni nesil­lere aktarılamıyor. Göçmenlerden gelen anılar, tarihi olgular, hatıralar, örf adetler, dil konusunda anlatımlar nesilden nesile yabancılaşmış, yabancı değerlerle kaynaş­mıştır. Anılar karışmış, unutulmuş ve gide­rek yok olma tehlikesi ile karşılaşmıştır. Geçmişini tanımamak, bugün ve gelecek için ciddi kuşkular yaratmaya başlamıştır.
Danslar, türküler, oyunlar bir halkın ulusal kimliğini yeterli olarak belirleyebilecek nitelikte olmadığı zaman, eksik ve yanlış değerler de üretebilmektedir. Sonuç olarak ancak, iki şartla bir halkın mücadele etmesine müsade edilebilir: halkın tarihinin gerçek muhtevasıyla kavranılması,ki böylece tarihsel ve politik evrimin nedenlerini, bugünkü durumun anlaşılmasının sağlanması ve bu halka karşı uygulanan katliamların insanlık yasalarına göre uluslararası örgütler tarafından tanınması.
Bu iki şartla bir halk varlık hakkını garantiye alabilir. Ve varlığını ispatlayarak sürdürebilir.
Eğer 1923'ten sonra böyle bir perspektif açılsa ve gerekli İşlemler yapılsaydı Pontus sorunu gündeme getirilirdi. Bunun için tekrar aynı işlemlere dönmek gerekecektir.

Hakların hukuku mantığı

Biz bu soruna hakların hukuku mantığına göre yaklaşımda bulunacağız. Günümüzde, bölge­deki hakların Yeni Doğu Sorunu ile ilgili görevleri oldukça yük­lüdür. Bölge halkları tarihi yeni­den araştırmak ve kendi açıla­rından yeniden yazmak zorun­dadırlar. Devletlerinin tarihi değil hakların tarihi yazılmalı­dır. Bu çalışma olumlu sonuçla­ra ve yeni perspektiflere yol açabilecek yeni doğu sorunu için halkların hukuk mantığına göre çözümlemeler belirlene­cektir. Eğer devletlerin mantığı egemen olursa,bu, Doğu Akde­niz Bölgesinde etnolojik, sosyo­lojik, kültürel kargaşalığa yol açabilecek ve yeryüzünün hiç bir yerinde rastlanmamış olgu­lar oluşacaktır.

Kısa tarih

Küçük Asya'nın kuzeyindeki kıyılarda M.Ö. 8'ci asırda yaşa­yan Paflagonia'dan Lazlara ka­dar ulaşan hayat Pontuslulara ta­nıklık etmektedir. Potnusların tarihe katkılarını, gelişimlerini ve uygarlıklarını; Helenizm ve Bizans devrinde tarih kitapla­rında okumak mümkün. Bu ki­taplara ve yazarlarına karşı çok tepki duyulmuştur.
Osmanlı işgalinden, siyasi, ik­tisadi ve ırkçı mekanizmalar ve Pontus halkına uygulanan yön­temler bu halkın varlığını ve birliğini imha tehlikesine kadar genişlemiştir.
Potnuslar ve Küçük Asya'nın diğer hakları, özellikle hristiyan uluslar kendi ülkelerinde görül­memiş bir zulma ve zorbalığı yaşadılar.Bu zulüm ve zorbalık bütünü ile Osmanlı despotizminin,azınlıklar üzerindeki politi­kasının ürünleriydiler.
Bu baskı ve zorbalıklar Pon­tus halkını göçe zorladı. Pon­tuslular, kıyılardan dağlara, manastırlara, giderek Kafkaslara doğru yöneldiler. Pontus hal­kının direnmesi güçlüydü. Tarih buna tanıktır. Örneğin, Pontus'ta XVII. YY. dan önce inşa edilen cami yoktur.

Çıkış Yolu

Pontusların, Kafkaslara doğ­ru yığınsal göçleri ve Kafkaslar­da ortaya çıkan Pontus topluluk­ları, Osmanlı-Rus savaşlarının sonuçlarından biridir. Pontus halkı, geri çekilen Rus Ortodoks askerlerinin peşine takılarak Kafkaslara göç etti. Çünkü, sa­vaş sonrası yaşadıkları bölgede kendilerini bekleyen akıbeti bi­liyorlardı. Zorba işgalcinin zul­münü yakından tanıyan Pontus halkı, doğal olarak ülkesini ter-ketme durumunda kaldı. Eğer, Kuzey Kafkaslarda, Gürcüstan'da var olan topluluklarının geçmişi incelenirse, bu toplu­lukların , Osmanlı-Rus savaşla­rı (1828,1856,1871,1916) sırası veya sonrasında ortaya çıktıkları görülür. Örneğin, 1916 yılında 250 binden fazla Pontuslu Kaf­kasya'ya göç etmişlerdir.

Yüzyılın başından bu yana Pontus sorunu, genel olarak Doğu Sorunu'nun bir bölümü­nü oluşturur. Devletlerin ege­menlik uğruna giriştikleri mü­cadelelere bağlı olarak, tarihsel olguları reddedildi, halkların etnik kimlikleri yok sayılarak tarihin dışına itildi. Pontus'un kaderi ile Ermeni ulusunun ka­deri de devletlerin bu egemenlik mücadeleleri içinde "doğu so­runu”un dışına atılarak, bir yok oluşa terkedildi. Pontus halkının kendi etnik kimliğini, kültürel ve ulusal özelliklerini koruma uğruna gi­riştiği mücadele, 1908'den son­ra İse Jön-Türkler'in ırkçı saldı­rılarına hedef oldu, özellikle, 1916-23 arasında Pontus halkı üzerindeki zulüm, zorbalık, sürgün ve katliamlar olabildi­ğince boyutlandı. 1916'da Pon­tus halkı ünlü 'Amele Taburla­rı”nda katledildiler. Daha sonra Türk devleti tarafından önce­den planlanmış sistemli saldırı­lar 1923'e ka­dar süren bir jenosidle ta­mamlandı. Bu dönem içinde büyük katliam­lar yapıldı, şe­hirler, köyler yakılıp yıkıldı, binlerce insan öldürüldü. Binlercesi sür­gün edildi. İm­ha eylemleri, Pontus kıyıla­rından, Erzu­rum'a; Kürdistan'a ve gide­rek Suriye'ye kadar genişle­di. Bu olaylar­la ilgili belgeler, aynı dönemde bölgede bulu­nan Alman, Amerikan, Avus­turya ve benzeri devletlerin konsolosluk arşivleri arasında bulunabilir elbette. Ve zaten, Pontus örgütleri de bilimsel ça­lışmalarla ilgili belgeleri yayın­lamaya başlamışlardır.

300 bin Kurban

Zorbalık ve sürgünlerden sonra özellikle kadınlar ruhsal bunalımlara düştüler. Bu kadın­lardan birçoğu, bu ruhsal buna­lımlar içinde kıvranarak Yuna­nistan'da öldü. Yunan Üniversi­tesi ve psikologları bu konu ile hiçbir zaman ilgilenmediler.
Belgelere göre katledilen Pontuslular 300 bin civarında­dır. Kuşku yok ki, eğer Pontus halkı imhaya karşı direnmesey­di , katliam çok daha büyük ola­caktı. Nitekim, Ermeni halkı­nın silahlı direnişinin var oldu­ğu bölgelerde de katledilen Ermeni sayısı, direniş olmayan bölgelere nispetle daha az ol­muştur.
Pontus halkının imhasında it­tifak eden güçler, lümpenler ve Osmanlı Askeri Bürokrasisiydi. Katliamı Giresun'da Topal Os­man ile Kemal'in (Mustafa Ke­mal) çeteleri yaptılar. Zaten, Kemal'in Samsun'a gelişi de Pontus direnişini bastırmak ve imha etmek içindi.
Pontus üzerinde uygulanan sürgünler de kapalı bir imha bi­çimi idi. Bu imhanın "savaş hukuku" ile açıklanması da mümkün değildir. Çünkü, sür­günlerin uygulandığı bölgelerde Yunan ordusu yoktu ve bölge askeri-stratejik bir bölge değil­di.
1923 yılında imzalanan Lozan anlaşmasında, şöyle bir ifade vardır;'' yığınların değiştiril­mesi meselesi tamamlan­dı".. Fakat Pontus halkı için herhangibir işlem söz konusu olmadı. 1923'den sonra, kendi ülkesinden herhangibir barışçıl çıkış yapamadı. 1923'ten sonra, zulumdan ve katliamlardan kur­tulabilen Pontuslular, binlerce yıllık ülkelerinden zorla çıkarıldılar. Zorla ülkelerini terketmek durumunda kaldılar. Zorla göçe tabi tutulanlar, Rusya'ya, Latin Amerika'ya, Orta-Doğu'ya ve Avrupa'ya gittiler. Çok büyük bir bölümü ise Yunanistan'a gel­di. Bağımlı Yunan devleti açısın­dan herhangibir mübadele (de­ğişim) şekli uygulanmadı.
Pontus halkının varlığı ile ilgi­li hiçbir hak tanınmadı. Kendi ülkesinde yaşama hakkının ko­runması bile sağlanamadı. Öte yandan, ulusal ve kültürel kimli­ğine saygı gösterilmedi. Pontus’un zenginlikleri, halkın mal var­lığı yağma edildi.
Türk devletinin Pontus halkı­na karşı giriştiği bu jenosid, unutulmaması, tarihten silinme­mesi ve affedilmemesi gereken bir olgudur. Devletler, kendi çı­karları gereği, jeo-stratejik ve jeo-politik doktirinler uğruna Pontus halkının maruz kaldığı zulmü, sürgün ve katliamlar; unutturmaya, yapılan haksızlık­ları küçümsemeye ve bir takım amaçları gizlemeye çahştılar. Bundandır ki bu gün bu olgu­ların ortaya çıkarılması için çaba sarfedilmektedir. Jenosidin res­mi olarak kabul edilmesini iste­mek elbette ki her halkın doğal hakkıdır.

*Çevirenin notu: Pontus ve diğer uluslar­dan yazar, tarihçi ve bilini adamları kas­tediliyor; **Gerçek bir araştırma olmadığı anlatılmak isteniyor; ***Yazarın no­tu: Lozan anlaşması, asrımızın en büyük pazarıdır. Batının jeo-stratejik ve ekono­mik çıkarları gereği, Osmanlı devletinin devamı olan ve Kemalist yöntemlerle karıştırılarak yenilenen Türk devleti, halk­ların isteğini ve tarihi olguları yok saya­rak mücadeleye girişmiştir.

Kaynaklar:
1.İfiyenia Anastasidu: Venezilos, Yunan-Türk Anlaşması 1930
2.Falmaraier : Trabzon imparatorluğu­nun Tarihi
3.Peri Anderson: Seminerdeki Açılış Ko­nuşması '' The Onaman Empire im The World Economy State Universty of' NewYork 1984
4.Hristo Samuilidis : Rum Pontus Tarihi, Atina 1986
5.Savvas İoakimidis: Pontus Genel Tari­hine Katkı
6.Yorgo Lammsidis : Mübadele Edilen Mülkler Üzerine, Atina 1983



KURDISTAN PRESS * 31 BERFBARÎNAPEŞÎ * ARALIK 1986

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder