Havva Gümüşkaya
Yok olma riski altındaki Romeika dili üzerine çalışmalar yapan Tanrıkulu, “Eğer ben Romeika’ya sahip çıkmazsam çocukluğuma, anılarıma, ilk sevdama, köyüme, toprağıma sahip çıkmamış olurum” diyor.
Trabzon’un Çaykara ilçesinin Ogene köyünde doğup büyüyen Tanrıkulu, üniversite yıllarına kadar anadili ile iç içe büyümüş. Üniversite eğitimi için köyünden çıktığını söyleyen Tanrıkulu, köyünden ve kültüründen hiç kopmadığını, sorgulamayı ve okumayı çok sevdiğini belirtiyor. Köyünde Romeika konuşulduğunu kaydeden Tanrıkulu, Karadeniz bölgesinde 60’a yakın köyde Rumca konuşulduğunu söylüyor. Ancak dilin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını şöyle anlatıyor:
“Romeika, Türkiye dışında Yunanistan başta olmak üzere eski Sovyet ülkelerinde bulunan yerleşik Rumlar tarafından ve farklı ülkelerde de konuşuluyor. Dilin kökeni ise Helencedir. Romeika’nın en büyük sorunu, hatta yok olma derecesine gelmesinin nedeni bana göre yazılı kaynağının olmaması. Şöyle ki dili konuşan insanların sadece konuşarak geleceğe dili aktarması, Türkçe yazılı kaynak olmaması Romeika’nın sonunu getirdi. Çünkü Latin alfabesi ile yazmaya çalıştıkları zaman bazı harfleri bu alfabede bulamadılar. Bu da yazmayı ve anlaşılmayı zorlaştırdı. Zaten bu konuda gönlünü veren de sanırım pek olmadı.
Eğer Romeika yazmak istiyorsanız muhakkak Yunanca alfabeyi bilmek gerekiyor.”
Kendisini bir ‘kültür emekçisi’ olarak tanımlayan Tanrıkulu, “Bana göre etnik kökenin ne olduğu çok da önemli değil, sizi siz yapan yaşadığınız kültürdür. Ne olursa olsun sahip çıkmak gerekir” diyor.
MÜZİKAL SESLENMEK BAĞI KUVVETLENDİRİR
Anadilin yaşayabilmesi için en önemli etken gelecek nesillere aktarılması. Tanrıkulu’nun da Youtube kanalında Romeika dilinde bir ninni var. Bu ninni çalışmasının nasıl ortaya çıktığından şöyle bahsediyor Tanrıkulu: “Türkiye’de Romeika şarkı söyleyen bazı insanların eksik ve hatalı şarkılar söylediği dikkatimi çekmişti. Bu nedenle en azından kendi köyümün diyalekti doğru aktarılsın diye bir müzikal çalışma yapmak istedim. Bir arkadaşımın tavsiyesi ile daha önce hiç yapılmayan ninni fikri ortaya çıktı. Sözlerini yazdıktan sonra Vahit Tursun’un da düzenlemesiyle güzel bir çalışma ortaya çıktı. Sizlerin aracılığı ile bana maddi manevi destek olan herkese tekrar teşekkür ederim. Ciddi bir duygusal bağım olan anadilim Romeika ile insanlara müzikal olarak seslenmek çok güzel bir his.”
Tanrıkulu, dili yaşatmak için çalışmalarda da bulunuyor: “Gülmeceler anlatıyorum, köyde yaşanmış hikâyeleri herkesle paylaşmak ve Ogene’de güldüğümüz bir hikâyenin başka bir köy veya ülkede dinlenip güldürüyor olması beni mutlu ediyor.”
Küçük Prens kitabını Romeika’ya çevirdiğini söyleyen Tanrıkulu, “Anadilim olmasına rağmen gramatik sorunlar yaşıyorum fakat sevinçle kitabın çıkacağı günü hayal ediyorum. Son olarak da Boğaziçi Üniversitesi ile birlikte zaman zaman gramer üzerine çalışıyoruz” şeklinde konuşuyor.
DİLLER NEDEN YOK OLSUN Kİ?
Dili yaşatmanın ve savunmanın önemine değinen Tanrıkulu, “Diller neden yok olsun ki?” diye soruyor. Tanrıkulu, bir kültürü yaşatmak için önce dili yaşatmak gerektiğini vurguluyor: “Örneğin kendi dilinizde anlattığınız bir hikâyeyi farklı bir dilde aynı tat ve lezzet ile anlatamazsınız. İki dil konuşan insanlar ne demek istediğimi çok daha iyi anlıyordur. Neden sürekli bir şeyleri yok etmek, parçalamak, hiç yokmuş gibi davranmak zorunda kalıyoruz? Bir dili, geleneği, kültürü tanıdığımız zaman hangi dil olursa olsun zenginlik olarak bakmalıyız. Bu ülke çok zengin bir kültüre sahip epeyce dil var ve bu diller biz bilmesek de bir yerlerde konuşulmaya devam ediyor. Sahip çıkmalıyız, eğer ben Romeika’ya sahip çıkmazsam çocukluğuma, anılarıma, ilk sevdama, köyüme toprağıma sahip çıkmamış olurum.”
Tanrıkulu ile küçüklüğünde tanık olduğu ve yanında anlatılan hikâyelerden bahsediyoruz. Kendisini en çok etkileyen olay ise babasına ait. Babasının Türkçe ile tanışma hikâyesini şu sözlerle anlatıyor: “Babam okuldan çıkıp koşa koşa sevinçle eve gelip babaanneme ‘E mana e mana, eğo ematha Turkika’ (Anne anne, ben Türkçe öğrendim ) demiş.”
***
NEDEN YOK OLUYORLAR?
UNESCO bir dilin ne derece tehlike altında olduğunu sınıflandırmak için dokuz ölçüt kullanıyor:
♦ Dilin kuşaktan kuşağa aktarılması
♦ Dili konuşan kişi sayısı
♦ Dili konuşanların toplam nüfusa oranı
♦ Dilin kullanım alanlarında değişiklikler
♦ Yeni alanlara ve ortamlara dilin tepkisi
♦ Dilin öğrenilmesi, o dilde okuma yazma öğrenilmesi için gerekli materyallerin varlığı
♦ Devletlerin ve kurumların tutum ve politikaları, buna dilin resmi durumu ve kullanımı da dahil
♦ Toplumun bireylerinin kendi dillerine yönelik tutumu
♦ Dille ilgili var olan belgelerin miktarı ve niteliği.
***
TÜRKİYE’DE ÜÇ DİL YOK OLDU
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) hazırladığı Tehlikedeki Diller Atlası’na göre Türkiye’de üç dil çoktan yok oldu. Bu diller Kapadokya Yunancası, Mlahso ve Ubıhça. Çok az sayıda kişi tarafından da olsa halen konuşulan 15 dil ise tehlike altında. Bunlardan en az dördü yakın gelecekte yok olma riski ile karşı karşıya.
Kaynak: Birgün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder