Yorgos Andreadis Yazar/ Aktivist |
Mert Kaya 1. Dünya Savaşı ve Sonrası Trabzon Vilayeti ve Pontos Sorunu" konulu konferansında I Ankara (2016) |
Tüm bu çalışmalar ve çabalar iki kesimi harekete geçirdi.İlk kesim tüm bu çalışmalardan sonra cesaretini toplamış olan Müslümanlaştrıılmış Rumlardı. Bu yüzden bir çok insan soru sormaya ve harekete geçmeye başladı, bu arayışlar bazen sonuç vermiyor,bazen ise yuzyıl önce yaşanan soykırım ve tehcirin ayırdığı aileler uzun arayışlar sonrasında bir araya geliyordu, bu deneyimler paylaşıldıkça daha fazla insan ailelerini bulmak için harekete geçiyordu.Elbette tüm bu gelişmeler olunca ikinci kesim yani Pontoslu Helenlerin yokluğu üzerinden yaşamlarını kuranlar da harekete geçti. Bir çok aktivistte soruşturma, kovuşturmalar başlatıldı, mahkemeler hatta cezaevlerine dahi girenler oldu. Fakat bu arayışların , sorulan soruları ve aranan cevapları engelleyemedi.'Yazmaya, aktarmaya devam edeceğim. Zira yazıldıkça insanlar yalnız olmadığını görüyor ve kırılıyorlar. Kimseye zararı olmayan bu hikayeler, hikayenin sahibini rahatlatıyor anlattıkça. Yüzleşme süreci kolay değil ama bir süreç. Ve her süreç bir sona varıyor. Belleğin o güçlü etkisi, karşısında çaresiz kalış, hatıranın geri çağrılmasında ve ortaya çıkmasındaki o güç, dağları devirebiliyor. Başkalarının acısına da ağlayabilmek için bir şans yaratıyor. Birbirimizin acısını anlamak için bir fırsat bu diye düşünüyorum.' diyen kendisi de Müslümanlaştırılmış Rum olan sosyolog Mert Kaya'da olduğu gibi, Pontuslu Helen olan ailesinin akıbetinin peşinde koşarken bir yüzleşme çalışmasına imza atan sosyolog Mert Kaya ile master tezi de olan önce Türkçe'ye ve sonra Yunanca'ya çevrilen kitabını konuştuk
Sosyolog ve aktivist Mert Kaya |
Sevgili Mert Kaya sorulara başlamadan seni çok kısaca tanıyabilir miyiz , Mert Kaya kimdir, bugün nerede yaşıyor ve ne iş ile uğraşıyor
Merhaba.Ben Mert Kaya. İzmir doğumluyum. ODTÜ Sosyoloji bölümünden mezun oldum. Ardından Hacettepe Üniversitesi Kültürel Çalışmalar ve Medya bölümünde master derecemi “1919-1925 yılları arasında Anadolu Rumlarının Müslümanlaş(tırıl)ması: Bir Bellek Hikayesi” başlıklı tezimle tamamladım. Aynı üniversitenin İletişim Bilimleri bölümünde doktora tez yazım sürecindeyim.
Müslümanlaş(tırıl)mış Rumların bellekleri üzerinden kimlik süreçlerinin izini sürmeyi hedefliyorum. Bu süreçte yaklaşık 5 yıl, mültecilerle ilgili çalışmalar yapan bir STK’da çeşitli görevler üstlendim. Şu an kültürel miras alanında çalışma yapan bir kurumda uzman olarak çalışıyorum. İzmir’de yaşamımı sürdürüyorum.
Mert öncelikle sormam gerekirse neden doktora/master tezin kitaplaştı , kitabını okumayanlar için sormak istiyorum tez konun neydi ve seni bu konuyu seçmene sevk eden şey neydi kısaca açıklayabilir misin
Mert Kaya'nin dedesi Ishak ve kardeşi Ioannis |
Bende kitabını okuyamayanlardanim ama bir konferans da dahil olmak üzere bir çok kez sizinle karşılaştığım için en azından kitaplaşan tez hikayesinin otobiyografik bir yüzleşmeyi de içerdiğini biliyorum. Ayrıca bu kitabın Pontos Helenlerinin geride kalan evlâtları olan müslümanlastırılmış Rumlar olarak da yapılmış ilk ya da ikinci çalışma olarak da biliyorum doğru değil mi? Bu konudaki çalışmaların bu zamana kadar yapilmamasini neye bağlıyorsun ?Pontos Helenlerin yaşadığı soykırımdan yüz yıl sonra bu konuda çabaların artığını görüyoruz, bu durumu ne diyorsun
Mübadele döneminde kalan ve Müslümanlaşan Rumlarla ilgili ilk çalışma. Daha önce Islahat fermanı sürecinde din değiştiren Pontus Rumları üzerinde çalışmalar yapılmıştı Zeynep Türkyılmaz tarafından. Mübadele, karşılıklı anlaşmayla yapılan bir değişim süreci. Anlaşmalar yapılmış, insanlar gönderilmiş ve konu kapanmış gibi görünüyor. Sistematik, yazılarla belirlenmiş bir müslümanlaştırma hareketini 1915 yılında yapıldığı şekliyle göremiyoruz fakat evlenme, evlat edinme, bırakılma gibi sebeplerle kalan kişilerin olduğunu ve bu kişilerin gerek asimilasyon gerek kültürleşmeyle zaman içinde müslümanlaştığını görüyoruz. Halihazırda anlaşma sürecinin olduğu bir konuyu açmamak, özellikle sürecin cumhuriyet kurulumunun ilk yılları olması sebebiyle üstünün örtüldüğünü ve çalışılmadığını söyleyebiliriz. Çabalar artıyor, konuşanlar çoğalıyor. Bu konuda bir hocama, travma sonucu bastırılan bellek nasıl oluyor da yıllar sonra konuşmaya aşlıyor diye sorduğum şöyle bir cevap vermişti, “Cevap fizikle alakalı. Sertleşen şey çabuk kırılır”. O kadar çok sertleşti ki bu durum, kırılması kaçınılmaz oldu. İnsanlar dile gelmeye, bu ağır yükü atmaya başladı. Bellek karşısında durabilecek bir rejim yoktur dünyada. Hatırlamak insanı güçlendirir. İnsanların hafızasını geri çağırdığını ve bunun verdiği güçle hareket ettiğini düşünüyorum artık. Anadolu coğrafyasında yaşayan diğer etnik azınlık gruplarında da bu durumları görebiliyoruz.
Türkiye'de bugün durumlar aslında bildiğimiz kadarıyla güllük gülistanlik değil, günden güne otoriterleşme artarken ve benzer yüzlesme çalabalari geçmişte bir çok kez cezalandırılmış, yine bu yüzden linç kampanyaları da yürütülmüşken böylesi koşullarda hem tez çalışmaşı hem de kitap çalışman için bir yüzleşme konusunu seçmen seni hiç endiselendirmedi mi ?
Elbette endişelendirdi. Yakın çevrem ve hatta bazı hocalarım bu konuyu çalışmamam, hakkında yazmamam gerektiğini çok kez dile getirdiler. Çözümün yüzleşme olduğu koca örneklerle ortada. Yüzleşmek zorundayız. Birilerinin yazması gerekiyordu. Her zaman söylediğim bir şey var. Ressam olsam bunun resmini yapardım, edebiyatçı olsam hikayesini yazardım, yönetmen olsam filmini çekerdim yine anlatırdım. İnsanın akademik bir açlışma yapabilmesi için bir derdinin olması gerekiyor. Benim derdim buydu. Üstelik bu sadece benim değil, çok kişinin derdiydi. Yunanistan’a ilk gittiğimde akrabalarım karşıladı beni. Köye gittiğmizde bir sürü insan beni görmeye geldi. Böyle bir karşılama beklemiyordum. Çok kişi kendi akrabalarını sormaya başladı. Türkiye’de kalan amcalarından, kuzenlerinden, yeğpenlerinden bahsedenler oldu. Yaşayıp yaşamadıklarını bilmiyorlardı bile. Her aileden en az bir kişi kalmıştır orada dediler. Herkes bir akrabasından bahsetti. Bazıları akrabalarıyla iletişimde olduklarını bile söyledi. Bu hikaye bize özel değildi. Bir yaraydı. Samsundan giderken bahçesindeki limon ağacını götürüp yeni evinin bahçesine eken, yapraklarını silen yaşlılarla tanıştım Yunansitan’da. Tüm bunlardan sonra bunu yazmamak, yüzleşmemek, insanların yüzleşmesine aracı olmamak ihanet olurdu. Çekilen tüm acılara bir saygı duruşu niteliği taşıyor bu çalışma o yüzden.
Master tezin de olan kitabının Türkiye macerası nasıldı, bildiğim kadarıyla senin ilk kitabın, kitabın Türkiye'de istediğin ilgiyi gördü mü ? Ayrıca Peki bu konuda bir ilk olan kitapla ilgili okurların tepkisi nasildi buna biraz değinir misin?
Libra Kitap sahibi Rıfat Bali ulaştı bana önce. Istos yayınevi ekonomik durumlarından dolayı kitabı basamayacaklarını söyleyince Libra Kitap ile anlaştım. Kitabın basılması, başka insanlara ulaşabilmesi tek hedefimdi. Kitap çıkar çıkmas başta AGOS gazetesi olmak üzere bazı dergilerden olumlu mesajlar aldım ve röportajlar gerçekleştirdik. Çok geçmeden mail adresime ve telefonuma emsajlar gelmeye başladı. Neredeyse hepsi tebrik ve teşekkür ediyordu. Benzer hikayelere sahip olduğunu söyleyen ailelerden mesajlar almaya başladım. Yunanistan’dan ulaşıp akrabalarını bulmak isteyenler de vardı aralarında. Bugün bile hala ulaşanlar oluyor. Kitaptan herhangi bir maddi kazancım bulunmuyor. Ne akdar sattığına dair matematiksel bir bilgim de yok fakat insanların ilgisini çektiğini aldığım mesajlardan, yapılan yorumlardan görüyorum. Böyle bir çalışmanın ilk kez ele alınması da durumu ciddileştiriyor. Yüzleşmek ve anlatılmayan bir tarihe kısmen bile olsa ışık tutma çabasının olduğu değer görüyor gibi düşünüyorum. Tartışılmayanın tartışılması iyidir. Yüzleşmek rahatlatır.
Mert Kaya'nin kitabı Yunanca'ya çevrildi |
Öncelikle Georgios Georgiadis’e ve Kyriakidis Edition’a teşekkür etmem gerekiyor. Georgios en başından beri destekçim oldu ve kitabın Yunanca basılması için mücadele etti. Ben gerekli ingilizce çeviriyi kendileri iletince yayınevi oldukça etkilendi ve basmak istediğini dile getirdi. Türkiye’de bu tarz bir çalışmanın olması, birilerinin u konuda konuşması, üstelik bilimsel bir arka planının olması dikkat çekici geldi. 19.04.2021 tarihinde ilk duyurusu yapıldı ve sosyal medya üzerinden paylaşımı yapıldı. Tüm gün durmadı mesajlar. Bu çalışma bir eşik bu boyutuyla. Büyük bir hendeği atlama çabası. Konuşulmayanın konuşulmasının başladığının işareti. Bu noktada elbette önce Yunancaya çevrilecekti. Bu durumdan dolayı çok mutluyum. Kitabı öncelikle büyük dedem İshak’a ve sonra mübadele döneminde ayrı düşenlere, kimliklerini kaybedenlere adıyorum…
Son olarak okuyucuların Yunanistan'da '1919-1925 döneminde Küçük Asya Rumlarının İslamlaşması' adıyla yayımlanan kitabına nasıl ulaşacak bu konuda bizi bilgilendirebilir misin? ve benzer yüzleşme çalışmaları ve kitaplar için çalışmalar devam edecek mi ?
Kitap bu hafta içinde Kyriakidis Editions’ın internet sitesinde online olarak satışa sunulacak. Daha sonra raflarda yerini alacak. Doktora çalışmamı sürdürüyorum. Yakın zamanda tezimi yazma aşamasına geçeceğim ve bu sefer niyetim hikayeleri arttırıp, müslümanlaştırılan rumların yüzleşmeleri, yüzleşme sonrası kimliklerinin değişimi, belleğin kimlik üzerindeki etkisi ve etnik yeniden canlanma üzerinden bir çalışma yapmayı planlıyorum.
Öncelikle zor bir dönemde böylesi bir yüzleşme çabası için çok teşekkürlerimizi sunuyorum ve bitirirken eklemek istediğin bir şeyler varsa kısaca alalım bu söyleşimizi bitirelim istiyorum.
Yazmaya, aktarmaya devam edeceğim. Zira yazıldıkça insanlar yalnız olmadığını görüyor ve kırılıyorlar. Kimseye zararı olmayan bu hikayeler, hikayenin sahibini rahatlatıyor anlattıkça. Yüzleşme süreci kolay değil ama bir süreç. Ve her süreç bir sona varıyor. Belleğin o güçlü etkisi, karşısında çaresiz kalış, hatıranın geri çağrılmasında ve ortaya çıkmasındaki o güç, dağları devirebiliyor. Başkalarının acısına da ağlayabilmek için bir şans yaratıyor. Birbirimizin acısını anlamak için bir fırsat bu diye düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder