7 Haziran 2021 Pazartesi

Yunan tarihçinin Ermenihaber.am’e özel röportajı: Türkiye’nin manevi ve siyasi mağlubiyeti çok büyük

Ermeni Soykırımı’nın 106’ıncı (24 Nisan) ve Pontus Rum Soykırımı’nın 102’inci (19 Mayıs) yıldönümleri vesileyle Ermenihaber.am Yunanistan’ın Selanik şehrindeki Aristotle Üniversitesi’nin Pontus Bilimleri Bölümünde akademisyen, tarih alanında bilim doktoru Thedosios Kyriakidis ile bir mülakat gerçekleştirdi.

Bizimle sohbet sırasında Yunan tarihçi ABD Devlet Başkanı düzeyinde Ermeni Soykırımı’nın tanınmasının önemine, Pontus Rum Soykırımı’nın tanınma sürecine değinerek Ermeni kuruluşlarıyla işbirliği perspektiflerini ve Türkiye’nin bölgedeki saldırgan politikası hakkında görüşlerini sundu.

ABD Devlet Başkanı 24 Nisan tarihindeki mesajında Ermeni Soykırımı’nı resmen tanıdı. Sizce Biden’in bu mesajı ve Soykırım ifadesinin kullanılması ne verecek hem siyasi, hem de hukuki açıdan.

- ABD Devlet Başkanı seçimlerine doğru daha önce de bazı adaylar Ermeni Soykırımı’nı tanımaya söz verip seçildikten sonra sözlerinden vazgeçip başka ifade ve tanımlamalar kullanmışlar 24 Nisan mesajlarında. Aslında geçmişe baktığımızda bu bir ilk değil. 1981 yılında da ABD Devlet Başkanı Ronald Reagan Holokost hakkında konuşma yaparken Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilerin kitlesel katliamlarına da değinerek yine Soykırım kelimesini kullanmıştı.

Devlet Başkanı Biden’in açıklaması hukuk alanında bir işe yarayabilecek mi bilmiyorum, ama tabi ki bu büyük bir siyasi zaferdir ve bunun manevi, sembolik anlamı çok büyük önem taşıyor. İnanıyorum ki bu durum Soykırımı’nın uluslararası tanınma sürecini daha da kolaylaştıracak ve diğer ülkeleri Ermeni Soykırımı’nı tanımaya teşvik edecek.

Bence şu anki Devlet Başkanı tarafından Soykırım ifadesinin kullanılması gerçeği artık ABD’nin bu konuyla ilgili ciddi ve kararlı olduğunu gösteriyor. Türkiye’nin izole edilmesi, ABD-Türkiye ilişkilerinde mevcut sorunlar tabi ki böyle bir duruma katkı sağladıö fakat er yada geç bu olacaktı, çünkü hem tarih hem de siyasi açsısından bu mesele olgunlaşmıştı çoktan. Bu anlamda Türkiye’nin manevi ve siyasi mağlubiyeti çok büyüktür.
Ermeni Soykırımı’yla birlikte Osmanlı İmparatorluğunda başka Hristiyan halkların da kitlesel katliamları yaşandı ve Pontus Rum Soykırımı da bunlara dahildir. Fakat sanki Pontus Rum Soykırımı’nın uluslararası tanınmasına ilişkin bir gündem söz konusu değil. Neden?

- Bu konuyla ilgili toplumsal tartışmaların, dolayısıyla Soykırımı tanıma talebinin birkaç yıllık tarihi var. Bu bir gerçektir. Önemli ineceliklerden biri de o ki Pontus Rum Soykırımı sırasında Pontoslular kendi bilim adamlarını ve genel olarak eğitimli insanlarının çoğunu kaybettiler.

Halbuki onlar Soykırım travmasını anlatıp nesillere aktarabilirdi. Ama onların çoğu Jöntürk veya Kemalistler tarafından ölüme mahkum edilmiştir. Dahası, Soykırımdan kurtulan mültecilerin birinci ve ikinci nesli tarihi kaydetmiyordu, çok az istisnalar var. Çünkü onlar var olma mücadelesiyle meşguldu, çok ağır şartlar altındaydılar, zira Yunanistan çok zor bir dönemden geçiyordu o yıllarda.

Pontoslu mülteciler Soykırım ve göçmenlik travmasından sonra normal bir hayata dönmeye çalışırken yine zor ve acılı durumlara düştüler. İkinci Dünya Savaşı, Alman işgali, açlık ölümleri ve daha sonra artık 1946-1949 yıllarındaki sivil savaşlar Yunun toplumunu tamamen parçaladı.Diğer yandan geçmişin travmatik hafızasının yenilenmemesi siyasi bir tercihdi sonuçta. 1950’li yıllarında iki ülkelerin NATO’ya katılması, Kıbrıs meselesi, Pontus’lu mültecilerin hafızasını gündeme getirmemek için zemin hazırladılar. Soğuk savaş şartları altında siyasi çıkarları açısından iki ülke arasındaki dostluk ilişkileri üzerinde bahis yapıldı. Ve en son Yunanistan’da 1967-1974 yıllarında diktatörlük rejiminin pekiştirilmesiyle soykırımın araştırılması için yer kalmadı.
Pontus Rum Soykırımı’nın araştırılması ne zaman başladı?

Pontus Rum Soykırımı’nın araştırılması aslında 1980’li yılların sonunda başladı ve bu konu toplumun gündeminde oturdu. Toplum içinde hafıza önemli bir yer almaya başladı. 1974 yılında diktatörlük rejiminin yıkılması toplumun sesine daha da önem verildi. 1980’li yıllarından itibaren sivil toplum çok daha dinamik bir şekilde gelişmeye başladı. Pontuslular yeni kuruluşlar oluşturmaya başladı.

Pontus Rum Soykırımı hakkında tanıklıklar ve anı yazıları, yayınlar çoğaldı. O neslin insanları ve kuruluşların mobilizasyonu sonucunda Yunanistan Parlamentosu 1994 yılında 19 Mayıs’ı Pontus Rum Soykırımı’nın kurbanlarını anma günü olarak kabul etti. 1998 yılında ise böyle bir karar Küçük Asya Rumları için alındı ve 14 Eylül de Küçük Asya Rum Soykırımının kurbanlarını anma günü olarak kayıda geçti. Onun hemen ardından diasporadaki Yunanlar güçlerini birleştirerek yaşadıkları ülkelerin siyasetçilere baskı uygulamaya başladılar. Böylece ABD ve Avustralya’nın bazı eyaletleri tarafından Pontus Rum Soykırımı tanındı.

- Tanıma sürecinde ne gibi başarılar kaydettiniz?

- Bunu söylemek gerekir ki Pontus Rum Soykırımı meselesi için 2007 yılının Aralık ayında Soykırımbilimciler Uluslararası Derneği tarafından tanınması önemli rol oynadı. Tarihsel araştırmalarla birlikte Pontus Rum Soykırımını tanıyan ülkeler de çoğaldı, çünkü Ermeni Soykırımı’nı gerçekleştirenlerin hem de Rumlara karşı soykırım yaptıkları anlaşıldı.Asıl sorun o ki Yunanlar devletin desteği olmadan çalışıyor bu konular üzerinde, çünkü devlet komşu ülke ile sorunlar yaşamak istemiyor. Sırf bu konuyu araştırmak için herhangi bilim veya siyasi kuruluş oluşturulmadı. Pontuslular kendi kültür dernekleri vasıtasıyla ve gereken bilgilere sahip olmadan lobicilik yapıyorlar. Osmanlı İmparatorluğu’nun üç farklı bölgelerinde, Pontus, Küçük Asya ve Doğu Trakya’da Rum Soykırımının yaşanması meseleyi daha da zor bir duruma getiriyor.

Tesadüf değil ki Pontus Rumların tarih ve kültürünün araştırılması için oluşan tek üniversite bölümü devletin desteğiyle değil özel destekle açıldı. Son yıllarda Pontus Rum Soykırımı konusunda araştırmalar gerçekleştirmek, Soykırımın tanınması için bazı kuruluşlar, dernekler kuruldu, fakat yine hepsi özel girişimleriyle yapıldı ve maddi imkanları da çok sınırlıdır.

Yunanistan ve Türkiye arasında siyasi gerginlik var, arasıra sıcak bir çatışma veya savaş çıkma olasılığı da baya yükseliyor, Kıbrıs anlaşmazlığı da devam ediyor. Sizce bunlara baktığımızda Pontus Rum Soykırımı’nın uluslararası tanınması daha belirgin bir şekilde gündeme getirilebilir mi?

- Sanırım herhangi bir soykırımdan sonra ortaya çıkan sonuçlara karşılıklı anlaşma, barışma, suçların tanıması ve gelecek nesilleri için barış ortamı sağlanmasına yönelik adımlar takip etmeli.Tabi bu kolay değil. Bunun için kendi suçunun kabul etmesi şarttır. İnsanlar yaşadıkları soykırımının tanınmasını talep etmeli siyasi, ekonomik ve başka unsurlara bakmadan. Çünkü soykırımın tanınması travmaları yenmeye yardım edior ve gelecek nesilleri için barışı güvenceye alıyor.

Dolayısıyla bence Türkiye’nin tüm tehditlerine rağmen Yunanistan Pontus Rum Soykırımı’nın uluslararası tanınması için mücadeleyi daha da arttırmalı. Ayrıca son yıllarda yaşananlar şunu gösteriyor ki Yunanistan tarafından bu konuyu gündeme getirmeme ve fazla gerginlik yaratmamasına yönelik siyaseti Türkiye’nin yeni agresif ve yasadışı adımlarını hiç te önlemiyor. Aksine, soykırımbilimciler bunu çok iyi bilir, yaşanan soykırımın tanınmaması onun tekrarlaması için bir zemin hazırlıyor.

- Bu konuda Ermeni Soykırımı’nın tanınması için mücadele eden kuruluş ve yapılarla işbirliği için ne gibi perspektifler görüyorsunuz?

- Son yıllarda yayınlanan arşiv belgeleri ve araştırmalar sayesinde geniş bilim çevreleri anladı ki Osmanlı İmparatorluğu’nda Hristiyan nüfusu yok etmeye yönelik bir soykırımcı bir plan olmuş. Dolayısıyla bu tarihsel gerçek ortak bir mantığa götürüyor. Ve bu Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hristiyan halklarına karşı gerçekleştirilen soykırımların uluslararası tanınmasına yönelik ortak mücadele ve işbirliği mantığıdır. Ayrıca Yunanlar bu konuda artık olgunluk göstermeye başlamış ve tecrübe kazanmışlar. Anlıyoruz ki işbirliği sayesinde bu mücadele soykırımının uluslararası tanınması açısından daha iyi sonuçlar verebilir.

- Türkiye’nin geleceği nasıl görüyorsunuz? Bölgede şu anki rolü ve takip ettiği askeri ve siyasi çizgisi Türkiye’yi nereye götürebilir?

- Türkiye maalesef demokrasi yolunu seçmedi ve Türkiye’nin içinde demokrasinin sesini sınırladı. Son yıllarda uluslararası diplomasinde Türkiye’nin takip ettiği siyasi çizgi ağır ekonomik durumuyla birlikte bu ülke için iyi bir gelecek vaad etmiyorlar. Ekonomik sorunlardan daha çok bence demokrasi kültürünün tamamen yokluğudur Türkiye'nin en büyük sorunu. Bu durum birçok aydın Türkleri ülkeyi terk etmek zorunda bıraktı.

Herhangi bir krizde meselenin ve sebebin ne olduğunu anlamalısınız. Ama Türkiye bunu anlamıyor. Yani Türkiye bölgedeki kendi rolünü tamamen farklı bir şekilde görmeli, barış ve istikrar için önemli bir etken olarak kendini görmeli. Fakat daha soykırımı yükünden kurtulmadığı ve kendi sorumluluğu kabul etmediği gerçeği bir kez daha bunu gösyeriyor ki Türkiye’nin hem iç, hem de komşularıyla yaşadığı dış sorunları ileride de devam edecek ve Türkiye’nin yeni, barışçıl, yaratıcı bir yoldan ilerlemesine izin vermiyecek.

Yazar: Gevorg Kalloshyan










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder