Recep YILMAZ
"Yüzlerce insan göç yolundayken olan olmuş bir Rum ailenin küçük kızı Anastasia kaybolmuştu.Kısa zamanda köyün altını üstüne de getirseler sanki Anastasia yer yarılıp içine girmişti. Anne baba ve ablaları perişan durumdaydı, belkide onu hayatları boyunca bir daha göremeyeceklerdi, tüm aile gönülsüzde olsa gözyaşları içinde Anastasyayı bırakıyor uzun göç yolculuğunda yerini alıyordu."
Türkiye'nin en uzun nehri olan Kızılırmak benim köyüm Ağıllardan geçiyor, 15 kilometre sonra denize dökülüyordu.
Bizim için çok şey ifade eden Kızılırmakta bazen balık yakalıyor, ihtiyaç durumunda ise bahçelerimizi suluyorduk ama Kızılırmak ın bize sunduğu en büyük nimet ise yüzme imkanı vermesiydi, ırmakta saatlerce yüzsek bıkmazdık. Kızılırmak Bafranın binlerce yıllık tarihinde hep vardı ,bu nehire Hititler, Maraşantiya, Helen kökenliler ise Halys ismini vermişler, Türklerin Anadoluya gelmesiyle de Kızılırmak adını almıştı. Irmağın iki yakasına ulaşım tarihin en eski zamanlarından beri tahta köprülerle sağlanmıştı.
Cumhuriyet öncesi dönemde, bir gelin alayı geçerken ağırlığa dayanamayan köprü çökmüş gelin, damat ve düğün alayının tamamı ırmakta boğulmuştu, onların anısına, Bafra'da tüm gelin ve damatlar düğünlerinde bu köprüden geçirilir, bugünde bu adet sürmektedir, bu güzel anane köylü kentli tüm gelinler içinde geçerlidir, otomobillerin olmadığı dönemlerde bile bu adet at arabasıylada olsa hep devam etmiş günümüze kadar gelmiştir.
Nehrin suları yüzyıllardır bir tarih gibi akıp giderken, yanındaki köylerde yerleşim hep vardı, Bafra'nın yerlisi Rumlar ırmağın her iki yakasındaki köylerde 1922-23 yılına kadar oturmuşlar kah kaçarak kah mübadele kararıyla da köyleri boşaltmışlardı. Yüzyıllardır bu topraklarda doğup büyümüş binlerce mezarına ev sahipliği yapmış binlerce kez ise ekilip biçilmiş topraklar onlara sormadan atılan imzalarla bırakılıyordu. Aynı olay onların yerine gelecekler içinde yapılmıştı, kızılırmağa yakın köylerden biri olan Gazibeyli köyü Rum mahallesinin sakinleri evlerinden aldıkları bir kaç parça eşya ile geri dönüşü olmayan bir geziye çıkıyorlardı. Gezinin adını kendileri koymamıştı, Avrupalılar Exchange Population, Rumlar Andalayı, Türkler ise Mübadele diyorlardı, artık yolculuk zamanı gelmiş gidiyorlardı.
Yüzlerce insan göç yolundayken olan olmuş bir Rum ailenin küçük kızı Anastasia kaybolmuştu.Kısa zamanda köyün altını üstüne de getirseler sanki Anastasia yer yarılıp içine girmişti. Anne baba ve ablaları perişan durumdaydı, belkide onu hayatları boyunca bir daha göremeyeceklerdi, tüm aile gönülsüzde olsa gözyaşları içinde Anastasyayı bırakıyor uzun göç yolculuğunda yerini alıyordu.
Anastasia ailesinin gitmesinden bir süre sonra aç susuz bir halde bulunmuş köyün en zengin ve sevilen ailelerinden olan Bekir ağaların evine götürülüp karnı doyurulmuştu.Bekir ağa bu sevimli emaneti nüfusuna alarak ona Emine adını verecekti. Rum kızı Anastasia artık Türk kızı Emine idi, yıllar hızla ilerlemiş çocukluk yıllarının ardından genç ve güzel bir kız olmuştu, Bafra'da ki Kızılırmak köprüsünden geçmek onada nasip olacaktı, o da Bafralı bir genç kızdı ve gelin olmuştu, gerçek ailesi onun mutlu anını görememişti, bir gün yaşadığı Kavakpınar mahallesine, herkese yabancı ama ona akraba biri gelecek son günlerindede olsa gerçek bir aileye sahip olduğunu anlayacaktı, hiç tanımadığı ablasının oğlu yıllar sonra onu bulacak gözyaşları ve Kızılırmak'ın suları yan yana akacaktı.
Anastasia'nın son yıllarında yaşadıkları, dramatik oyunun son perdesiydi, başrol Anastasya'ya son yıllarında verilmişti.
Babamın büyükannemin kız kardeşiyle yaptığı görüşmeyi yayınladığınız için çok teşekkür ederim. Savvas Stavros Pourtoulidis'in oğlu
YanıtlaSil